Ulusoy Gariplikleri no.1 - 14 MART 2017 // Eski anılar

Pek bir heyecanı olmayan ama gene de kayıt altına almak istediğim mini bir hikayem var. (tldr veremiyorum).

Geçenlerde İstanbul’dan Ankara’ya dönerken otobüs biletimi annem almıştı. Genelde ben alırım, çok üşendim o da sağ olsun aldı hemmen. Bana da bilgisayar ekranını çekip yolladı. Ben biletin alım aşamasının hiçbir kısmında dahil olmadım. Otobüs 23.59’da otogardan kalkacaktı. Ben de oradan binecektim, ama İstanbul’daki otogar beni inanılmaz rahatsız eden karamsar iğrenç bir yapı. Geçmişten gelmiş gibi, 1984e bir anda zaman yolculuğu yapmış gibi oluyor insan. Saçma bir mimari, pis kirli duvarlar, garip insanlar, güvende hissettirmeyecek bir ortam. Ne olduğu belirsiz üstüste yığılmış katlar (cesur yeni dünya). Pek de bir yaşanmışlığım yok oraya ait, ondan da olabilir. Nereden kaçta nasıl binsem annemle mi babamla mı gitsem kendim mi gitsem vs. diye düşünürken annemin yönlendirmiş olduğu fotoya (aşağıda) tekrar baktım ve “00.19 Alibeyköy” yazdığını gördüm. Yani otobüs otogardan çıkıp ikinci durak olarak Alibeyköy’deki minik çakma otogara gelecek. Zaten genelde de öyle olurdu, 5 senedir bir şekilde biniyorum, duruma göre hep kafama göre durak seçip binerim (mesela bazen Ataşehir’de inerim çünkü eşyam çok yoksa Ataşehir’den (Anadolu yakası) kendi evime (Avrupa yakası) geçmek otobüsün geçişinden (en az 1 saat artı servis bekleme vs.) çok daha hızlı, zevkli ve kolay olur. Alibeyköy ayrıca bize daha yakın, ama toplu taşımayla gidilmiyor. Sonuçta 1984 Otogarı yerine 00.19’da Alibeyköy’den binmeye karar verdim. Oraya da babam bırakacaktı. Babamla görüşmek için zaman olarak sadece beni alıp Alibeyköy’e bırakma ve otobüsü bekleme süresi vardı. Öncesinde hiç görüşememiştik.

Gittik, öncesinde görüşemediğimiz için hararetli şekilde sohbet ederken saat 00.20 oldu, hiç otobüs gelmedi. Normalde sorarız. Sormadık, zaten 20dakikada oradan buraya nasıl varsın diyerek 5-10dakika geç geleceğini varsaydım/k. Hakkaten öyle oldu, 00.30’da otobüs geldi, zaten tek Ankara otobüsüydü. Herkes de onu bekliyodu ilgili peronda. Koca otogar gibi değil zaten dediğim gibi, minik, otogarcık. Garcıktan ayrıldık, otobüste ilk dikkatimi çeken şey uçaktakine benzer koltuk üstü çanta koyma raflarının olmasıydı (ya da adı her ne ise). Koltuklar da bir garipti, normal koltuk yerine çok daha rahat üstüste birkaç ayrı deri katmandan oluşuyordu, oturduğunda ağırlığı sönümleyecek birsürü katman vardı ve bu da doğal olarak çok rahatlık sağlıyordu. (ama malzemesinden ötürü çok terletiyordu, o kadar tasarım yapıp onu nasıl düşünememişler anlamadım). Otobüs kalktı, şehir değiştirmeden önce en azından 2 durağa uğraması gereken otobüslerin bir özelliği de bir türlü muavinin gelip kim nereye oturuyor bakmaması ve internetten alınan biletleri bir süre dağıtmamasıdır (daha sonra işime yaradı bu durum) Aynı zamanda şehirden çıkmadan önceki son duraktan ayrılana kadar ışıklar da kapanmaz, o yüzden otogarlardan Ataşehir’e kadar gece bile olsa ışıl ışıl gidersiniz. Ne saçma. Normalde bazen şöyle bir sahne olur: biri yanlış yere oturur, sonra gerçek sahip gelince salak bir ayakta bekleşme durumu oluşur ve muavin gelip ikisinin elindeki bilete bakar ve zaten basit olan durumu çözer. Tek bakması gereken koltuk numarası, ve çok zeki yüksek algılı insanımızın, kendi oturduğu koltuktaki numarayla elindeki biletteki numaranın aynı olup olmadığı. (nadir durumlarda insanlar bir gün önce veya bir gün sonraki otobüse biniyor tabi yanlışlıkla). Yukarıda bahsettiğim sahne olduğunda, müziğimi direk susturup insanları izlerim, acaba hangisi gerizekalı çıkacak diye olay çözümlenmeden tahmin etmeye çalışırım. Hikayeye dönüyoruz. Otobüsle bir süre sonra gittikten sonra muavin arkadakine geldi, bir şeyler oldu, sonra benim biletimi sordu. Hemen annemin fotosuna koşup kapı gibi 44 numaramı gösterdim iki parmağımla insta zoomlaması yaparak. Sonra muavin arkadakinin biletine bakmak için ona doğru eğildi, kendimden emindim çünkü tabiki 44’te oturuyordum. Ama muavinin arkadakini de kontrol ettikten sonra bana tekrar eğilmesi esnasındaki 1 milisaniyede ; az önce bahsettiğim hissi ilk defa olayın içindeki insan olarak yaşadım. Acaba gerizekalı ben miydim? Nasıl olabilir, yıllarca aynı otobüslerle aynı güzergahta giden hatta bileti otobüs saatine çok az kala internetten aldığım için otobüsün genel oturma şemasına ve hangi koltukların boş olacağına hakim olan ben, şu an gerizekalılık yapmış olabilir miydim?

Gerçek olmayacak derecede ciddi bir ses tonuyla, çok profesyonel şekilde, en ufak bir duygu hissetmeden şöyle bir cümle söyledi muavin bana:
“Sizin otobüsünüz bu değil. Yanlış otobüstesiniz. Sizinki çoktan ayrıldı”. Bu cümleyi duyduğuma göre demek ki gerizekalı bendim. Ama nası olur? Başka otobüs yoktu, tarih doğru, koltuk doğru, ankara yazdığına eminim? O an aklıma 00.20 / 00.30 mevzusu geldi. Ama gidemez çünkü 11.45ten 00.30a kadar peronun önünde babamla sohbet ettik. Hiçbir otobüs gelmedi. Sanki paralel evrendeki garcıktan binmiştim. Zaten otobüs de garipti, katmanlı kumaşlı koltuklar ? Uçaklı raflar? Aşırı düzgün ve güzel diksiyonlu muavin? Sonra uykumdan uyandım, Ataşehir’e gelmiştik.
Şaka şaka, ben gerizekalı olup olmadığımı bile anlayamamışken muavin birazdan geleceğim işareti yaparak gitti. Meğer benim otobüs garcığa hiç gelmemiş, 1984 otogarından direk ataşehire hallenmiş. Niye ama? Fotoda yazıyor işte? Siz bilet alırken belirttiniz mi buradan bineceğinizi dedi, hayır dedim. Niye belirteyim kaçta nerelere uğrayacağı yazıyor işte? Neyse, yeni bir durum mu onu da anlamadım. Bineceğim yeri belirtmeliymişim. O zaman bir tek benim için mi otobüs garcığa gelecekti? Veya koskoca tamamen dolu otobüste benden başka garcıktan binecek kimse yok muydu da direk 1984ten ataşehire geçti? Hiçbir şey anlamadım, muavin beni şu an boş olan 31 nolu koltuğa aldı. Ama daha ataşehire varmamıştık, ataşehirde dolucak mı bu koltuk da? Dedim, kesin dolardı çünkü. Ne yapacaktım dolduğunda?
Muavin dedi ki “bu Ataşehir’e uğramıyor, direk İstanbul’dan çıkış yapıyoruz”. Bir an sevindim, çünkü Ataşehir’e uğramaması demek beni bizden öndeki otobüse yetiştirmek veya beni Ataşehir’deki terminalde aşağı indiremeyeceği anlamına geliyordu. Gecenin 1inde de yolun ortasında indirmezdi heralde? Müşteri hizmetlerini aradım, sonra telefondaki muavinle konuştu vb. garip şeyler oldu. Anladım ki Ulusoy’da iki türlü otobüs varmış, biri direk şirketin, diğeri de şahısa ait araç. Şu an içinde olduğum otobüs şahısa aitmiş (o yüzden tarife fatura kimin parayı kazanacağı vs.değişiyor), anlamadım ki onlar gizli mi biniyor millet de bir garip. Muavin müşteri hizmetleriyle konuşmasını garip bir şekilde bitirdi. Ben de bu nasıl olur gibi yakınmaktansa alttan almaya geçtim (hiç yapamam). Muavin “bakacağız duruma” dedi gitti geldi su kahve dağıtımı sırasında sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi rahat ve sıradan şekilde çay, kahve ne içeceğimi sordu (bir an düşündüm bana vermeden geçer mi acaba diye) Biraz muhabbetten sonra “bu otobüste yolculuğa devam ediyorsunuz” dedi çok ufak bir tebessümle. “Ancak şu an kesinlikle bu otobüste değilsiniz, 31 numaralı koltuk şu an resmi olarak boş, sizin biletiniz çoktan yandı, otobüsünüz bizden 1 saat 15 dakika ilerde”.Ehe  dedim, buzlar eriyince detayını sordum. “Artık olan oldu, yolculuğa devam etmeniz tamamen bizim insafiyetimizdeydi” diyerek cool bir şekilde uzaklaştı. İnsafiyet, insiyatif? İnsafiyet, ilginçti.
Sonra uyudum.

Mart 2017

Bonus: Eğer annemle gitseydik kesinlikle gecikmeyi sorardık ve benim real otobüsün buraya hiç gelmeyeceğini diğer ilginç otobüs tam varacekken anlamış olurduk, ama real otobüs çoktan kalktığı için iş işten geçmiş olurdu ve orada kriz geçirip sürünürdük


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ODTÜ Makina Mühendisliği ME407 Mechanical Engineering Design dersi ve kısaca yaşananlar

Odtü ile ilgili sorular ve cevaplar (bir kısmı makina bölümü ile ilgili)

Hayatımda yaşadığım en saçma ve anlamsız diyaloğu barındıran bir anı - 4 TEMMUZ 2017 // Eski anılar